''Siyaset dışı'' bir Psikoloji bilimi mümkün mü?
Kısa bir cevap vermek gerekiyorsa:
Değil.
Bilişsel ve Davranışçı Terapi (BDT) ile danışanın düşüncelerini ve temel inançlarını inceleriz, işlevsel ve işlevsel olmayanları ayırt ederiz ve işlevsiz olanları işlevliye dönüştürmek adına danışan ile birlikte çalışırız.
BDT’nin ABC modeli bize Olay ve Durumlara değil (A), ancak Düşüncelerimize (B) müdahele ederek Duygu ve Davranışlarımızda (C) dönüşüm gerçekleştirilebileceğini söyler. Bu, bir taraftan doğrudur ve danışan için hayat değiştirici olabilir. Ancak BDT gibi birçok terapi ekolünün eksik kaldığı taraf; var olan Olay ve Durumları değiştirmemizin kolektif olarak mümkün olabileceğini yok sayması, görmezden gelmesidir.
Ekonomik sınıf, cinsiyet, etnik köken gibi kimlikler her insanın hayatını büyük oranda etkiler. Bu etki, psikolojik olarak adlandırdığımız sorunların farklı kimliklerdeki dezavantajlı gruplarda olan insanlarda daha sık ve daha yüksek oranda görünmesiyle de bağlantılıdır.
Ayrıca, Dünya’daki insanların yarısından fazlasının psikolojik sorunlar yaşadığı bilgisini de göz önüne aldığımızda, bu kadar çok insanı hasta eden nelerdir? Veriler böyle iken, her günümüzü etkileyen Siyaset biliminin; Psikolojik iyi oluş veya olamayıştan tamamen kopuk olarak ele alınması mümkün müdür ve etik midir? Terapi içinde veya dışında Siyaset yapmayan/yapmadığını iddia eden fiziksel, mental ve nice sağlık alanı uzmanları; toplumu oluşturan bireylerle çalışırken, bazı veya çoğu sorunun oluşmasına yol açan veya yol açacak Olay ve Durumları üreten ve besleyen sistemlere değinmiyor, hasta olan/hasta edilen ile değil de sadece hastalık ile ilgileniyor ise, pasif ve boyun eğici bir hastalıklı toplumu kendi elleriyle de inşaa etmiş olmaz mı?
Psikoloji, henüz toy bir bilim. İnsanlara yardımcı olabilmek için öncelikle onları dinlemek gerektiği farkındalığının ancak 1900'lü yıllarda edinildiğini, öncesinde hasta olarak görülen bu insanları malpraktise/uygulanan yanlış tedavilere, lobotomi gibi zarar verici ameliyatlara, ya da aileleri tarafından mahpus hayatı yaşamak veya ölmek üzere terk edilmek gibi acı verici şeylere maruz bırakıldığı, hayatlarını bu şekillerde kaybettikleri, lanetli, eksik görüldükleri, yalnız yüksek ekonomik sınıftaki hastların dinlenme, su terapisi, ormanlık ve nehir kenarı gibi sakin ve huzur verici yerlerde uzun vakit geçirme benzeri tedavi önerileri alıp uygulayabildiği bir geçmişin kendi dönemini nasıl temsil ettiğini fark edebildiğimizde; bugünkü terapi ve danışmanlık hizmetleri ve ekollerinin bugünkü kültür ve sistemleri fazlasıyla nasıl temsil ettiğini kolaylıkla görebiliriz.
Bizi bireyselciliğe ve yalnızlığa sürükleyen, kısa sürede yüksek tatmin veya uyuşma hayali ve sarmalıyla yaşattıran, hayatın çoğunu meşgul olarak geçirttiren ve daha nicesini mümkün kılan o sistemler, içinde bu bilimleri de barındırıyor.
Algımı değiştirebilirim, zamanla değiştirdim de. Peki ya Olay ve Durumu da değiştirmek istiyorsam?..
Kontrolümüzün nerede başlayıp nerede sonlandığına kim karar veriyor?..
Neden neredeyse hepimizin çalış(a)madığımız her an evsiz, aç ve açıkta kalmakla sürekli tehdit altında olduğu bir dünyada, dünyayı da birnevi terapiye almıyoruz?
Terapinin hedeflerini danışan ile belirliyoruz, ancak danışanlarımızın hedef ve önceliklerini belirlemede neler ve kimler etkili oluyor?..
Yoksa zaten biz bireye yardım etmektense sadece topluma ''verimli'' insanlar katmakla mı ilgileniyoruz?..